30 Eylül 2010 Perşembe

yok çare ,bırak büyüsün..

Yarın bekleyişlerin geride kalıp ,beklenilenlerin değişeceği ilk gün...Seni öğrenciyken tanıdım ,tamam ben hala öğrenciyim de ,sen de öğrenciyken tanıdım ve hala alışamadım isminin önünde bir ünvan çıkartması olacağına.Yarın sanki beraber ders çalışıp ,en sonunda pes edip bir kaç kopyayla bu işi bitireceğine dair inancınla sınava girip sonucunu bekleyeceğiz.Farklı bekleyişler ..
Canının acısını durduracak tek bir şeyin olsaydı,canımın acısını durduracak..Elini tuttuğumda kalbini kaplayacak..Sana bakınca bir bir çözülseydi sıkıntılar.Sorun arar mıydın kaybolacak,yoksa kaybolup kaçacak huzur mu bulurdun? Ne olacak! Bekleyiş mi çalacak yoksa kapımızı , ..Herşey aynı olacak.Bir gün deden yok diye ağlayacaksın ,bir gün baban .Ama hep aynı olacak,bekleyeceğiz.
Nasıl bir illetse bu sorumluluk ,yapamayacağın şeyleri üstlenmeyeceksin.Beklemedikleri şeyleri.Boyundan büyük yapılamayacakların altında düşünmeyeceksin uzuuunn uzuunn.Çözüm sen değilsin.Sadece ortaksın bu dertlere.Her şey nasılsa çözülür zamanla.
Elimde olsaydı işte beklemezdik o zaman..

Öylesine bir plan..

Galiba Hamzayı dinleyebilecek ciddyette değilim bugün.Böyle kahkahalarla güleceğim bir seni ,bir de filmi istiyorum.Birazdan halbu ki çıkmam lazım ama..:) Toplantıdasın.Bir hasan bir sen.:) Ben de öyle geçmişe dalmış ne yapmışız ,neler yaşanmış diye bakarken ,bu günleri bilmeden bir kaç cümle çıkıvermiş yüreğimden.
11.10.2008

İfadesizce hissetmek, hissederek beklemek, hissetmeyi istememek ve hissetmek. Özlemekse tek başıma ,bunu yenmek istemekse başkalarıyla.Sevmekse tek taraflı ,bastırmaksa onu görerek. İzin vermekse tek bir dokunuşa rol yaparak, kaçmamaksa sabrederek. Odaklanmaksa en derine ,kaçırmamaksa yalnızca bir kez yakalanacakmışçasına, zorunda kalmaksa ele vermemek için.Burada ol diyememekse korkarcasına, gitmekse öylece gelmesini arzulayarak.Yaşanmayacaksa saklandığı kadarıyla da ,göze alamamaksa kaybedişler,..Orada bırakmak.

Bak bunu bize yazmışım iki yıl önce.Yazılanlara ve yaşanılanlara bakınca fark ediyor ki insan olduğu gibi yaşamak için yaşamalı.Biz öyle yapmalıyız.Mutlu olmalıyız.Sevmeliyiz.Unutmamalıyız.Elimden hala sımsıkı tutuyor olmalısın hasta yatağımda, yetmiş yaşımda, yatarken.Bana bu satırları okumalısın ve öylesine yaşamış olmalıyız plansızca.Fotoğrafına baktım da yaşlanınca böyle kırış kırış olacaksın.Böyle kalın dudaklarının üstünde kocaman beyaz bıyıkların olacak.Tek planım işte seninle yaşamak.Gerisini ise bırakıvermek öylesine..

23 Eylül 2010 Perşembe

Kalakaldım..

İştesin ,hangi hesapların arasındasın ki..Hayat hesaplarıyla canını mı sıkıyorsun,yoksa para hesaplarıyla kafanı mı yoruyorsun.Ben de televizyon kanallarını bir hışımla geçerken programın bir tanesinde (reklama girer diye yazmadım:)) dürüstlükten bahsettiklerine dair kulak kabarttım.Öylece kaldı.
Dürüst olmak çok zormuş.İnsanlar şaşmışlar kalmışlar nasıl dürüst oluruz diye.Meğer doğarken yalanla dolanla doğuyorlarmış.Meğer o 'saf çocuk' diye nitelendirdiğimiz yaşlarda insanlar yalancıymış,ellerinde tuttukları oyuncaklar onların silahlarıymış.Konuşmaya çalıştığı,çişini yapmayı öğrendiği zamanlarda bebeklerini kiralık katil olmaları için besliyorlarmış,silahlarını iyileri öldürmek için ..Büyüdükçe sadece parayı kullanıyorlarmış.Emeller hep aynıymış meğer..Ne olmuş bu insanlara .Nasıl dürüst olunur bunu tartışıyorlar.Anlamadım,aldatmaktan,aldatılmaktan,bu durumda bile kadın erkek eşitliğinden bahsediyorlar.
Bu gezegene indirildim.Topraktan oldum ,taştan oldum ,sudan oldum buna inanmak insana kalmış.Ben topraktan olduğuma inanıyorum ki topraktan yaratıldıysam,sadece toprağım ben.Kim olduğum ,ne olduğum ,nerede olduğum şu an olduğum gibi.İçimde kalp var ,onun içinde kullanabileceğim bir sürü duygu.İçlerinden seçiyorum.İçimde beyin var.İçerisinde kullanabileceğim kadar hafıza.Mantık ,mantıksızlık,bilinç,hükmedemediklerim.
İştesin hayatla belki hesaplarla ya kafanı yoruyorsun ,ya canını sıkıyorsun.Bense kanalları hızla geçerken kiminle ,nasıl yaşadığıma bakıyorum tekrar.Yaşayacaklarımı,engelleyemeyeceklerimi..Ve korkuyorum!

20 Eylül 2010 Pazartesi

Seni beklerken..

    Zaman önce ikimizi buluşturdu.Sonra direndi ,bekletti.Ve 'biz' yaptı bu iki ayrı bedeni.Anlamadık ,zaman sorularla donattı bizi, cevabının kendisinde olduğunu bilerek.Sonra suskunluğa çekildi ,onsuz kaldık ve en sonunda cevaplarını bulmaya başladık.Geri geldi ve artık bizimle galiba :s Hala tereddütlerim yok değil.
    Bugünü, dedim ki sana, tarihe yazacağım bak yazıyorum :D Neye üzüleceğime ,sevineceğime şaşıp kalıyordum .Oysa ki kendiliğinden olan her şeyi kabullenivermekmiş,olması gerekenlere üzülmemekmiş meselenin anahtarı.Günlerdir beklediğimiz bir sinyal kadar uzakta ve bir kaç cümle iken zaman ikimizi birbirimize daha sıkı sarılmak için bırakıp gitmiş oysa.Sana sıkı sıkı sarıldım ,baktım ki mutluyken sana sarılıyorum ,ağladığımda sana sarılıyorum e dedim sımsıkı sarılma zamanı.Sana sımsıkı sarılma zamanıysa bundan korkmuyorum artık.Biliyorum ki bir tek o biliyor doğruları.
    Güzel bir akşam yemeği (kızartma:)),kafamı koyacağım bir omuz,bana sarılacak bir kol ve güzel bir film.Gelmene iki saat yirmi dakika var.Ve ben seni tam gittiğinden beri bekliyorum.
     

1 Eylül 2010 Çarşamba

Ayrılığın ilk sensizliği..

  Olgun olmak zor ,bu konuda pek konuşmadık seninle aslında ama.Çocuk olsaydım eğer gitme diye zırıl zırıl ağlar ,naz yapar ,yemek yemez ,oyun oynamaz ,ne istiyorsun dediğinde 'gitme! ' diyebilirdim.Ya da bir çikolatayla kandırırdın beni ve giderdin haberim olmadan.Belki her gün yine yolunu gözlerdim ama evcilik oynamaya devam ederdim.Sen gitsen de annem teselli ederdi beni.Yani büyük olmak zor.Tek başına ağlamak..İçimdekini sana duyuramamak.Sen de üzülme diye sana gülümsemek zor.Beni de götür diyememek.Hani dersin ya hep 'çocuk musun sen!' .Keşke olabilseymişim..